4
Şub

Hakikati Yazacak Kalem Ol!

   Yazan: Yunus Emre Tozal   Kategori deneme

Kelimelerin arkasında bekliyor usulca. Ne yapacağını bilmiyor, sadece söz’e hürmeten susuyor. Kalbinde fırtına koparken o sanki hiç bir şey yokmuş gibi birazdan söyleyeceği kelimeleri inciye çevirecek ve karşısındaki insanın tebessüm etmesine vesile olacak sırrı arıyor. Tek bir samimi olmayan söz söylese kıyamet kopacak o an! Her şey ama her şey o anki vakur duruma, kalbindeki samimiyete, gözlerine hatta nefes alışına bağlı. Bunun bilincinde. İç dünyasındaki anlam hazinelerine kendisini teslim etmiş bir halde, sessizliğin önemini bir kez daha kavradığına şükrediyor. Italo Calvino’nun İlham Anı’ından mülhem, mekânla birleşip insanoğlunu zindana kapatan zamanın ötesine yolculuğa çıkıyor:

“Olay, bir gün, bir köşe başında, gelip giden kalabalığın ortasında oldu. Durdum, gözlerimi kırpıştırdım, hiçbir şey anlamıyordum. Hiçbir şey hakkında hiçbir şey… İnsanları, nesneler hangi nedenle böyleydiler, anlamıyordum, her şey son derece anlamsız ve komikti. Gülmeye başladım. Bana garip gelen şey, neden bunu daha önce anlamadığım oldu. O zamana kadar her şeyi olduğu gibi kabul etmiştim; trafik ışıkları, arabalar, posterler, üniformalar, anıtlar, dünyadan tamamen kopmuş şeyler; hepsini sanki bir gereklilik sonucu ortaya çıkmışlar, bir neden-sonuç zincirinin halkasıymışlar gibi benimsemiştim. Sonra gülmem dudaklarımda dondu, yüzüm kızardı, utandım. Ellerimi kollarımı sallayarak kalabalığa “Durun! Bir dakika!” diye bağırdım, “Bir yanlışlık var. Her şeyde bir terslik var. Dünyanın en saçma işlerini yapıyoruz. Nereye varır bu işin sonu?”

Etrafta insanlar durdu, merakla beni süzdüler. Orada, ortalarında durdum, kollarımı sallaya sallaya, ümitsizce anlatmaya, bir anda aydınlanmamı sağlayan ilhamımı açıklamaya çalıştım… Ve hiçbir şey demedim. Hiçbir şey demedim, çünkü kollarımı kaldırıp ağzımı açtığım anda, aydınlanmam geri gitti, ağzımdan bildik, eski kelimeler çıktı.”

Yürekte fırtınalar kopan bir an diliminde, ilham bulutunda geziniyor. O an sanki hiç konuşmamış hiç tebessüm etmemiş hiç sevmemiş hiç dokunmamış gibi duran ve yüzünde en ufak içten gelen bir duygu bulunmayan dostunun gözlerine bakarak içinden geçenleri düşünüyor. Düşündükçe kendisiyle ciddi bir şekilde çelişiyor. Çünkü ya sevgisinin sınırlarını bulamıyor; sevginin her şeyi halledebileceğini düşünüyor ya da hakikaten çaresiz bir şekilde yüreğinin hakikatten uzakta bulunduğu hissine kapılıyor. Üzülüyor, hem de çok. Ama çaresizce boynunu bükmeyip ilham anını genişletiyor zihninde. Konuşmaya başlıyor “ben”le:
“Var bunda bir şey, kesinlikle var. Her zaman içime ferahlık veren Rabbim cenneti çok yakınımda hissettirdiği gibi bazen öyle ilham anlarıyla karşılaşıyorum ki sanki ateşin ortasında eridiğimi hissediyorum. Nasıl da eriyorum ve nasıl da içimde alevler büyüyor anlayamıyorum. Alevleri söndürememekten korktuğum gibi, bir daha alevlere yakalanmayacağımın garantisi olmadığı için telaşa da kapılıyorum. Ey Rabbim, hiçbir zaman ellerimi bırakmadığın için minnettarım. İçimi gülistana çeviren El Vedud’a hamdolsun…”

Kalbini Rabbine açıyor. Kalbi ellerini narin ve bir o kadar zarif bir şekilde Rabbine açmış eller gibi açılıyor gülistan gülistan.  ‘Kalbin tek bir güzel söze olan ihtiyacı’nı dillendiriyor:
Ey kalp! Ey rüzgâr! Ey toprak ve ey su!
Sizlerin aşka olan şevkiniz için, kâinatın zikrine katılışınız, ağlayışınız, ‘hu’ ‘hu’larınız için aşka gelmeli hakikat!
Ve bir daha susmamalı…
Bir daha böyle bir sessizlikle sükûta ermemeli,
Hep cennet sözüne gebe kalmalı bu gözler ve hep konuşmak için o anı beklemeli.
Senin için yazmalı kalem, senin için mürekkep olmalı okyanuslar. Senin için sevmeli âşık, senin için sevilmeli maşuk. Senin için tebessüm etmeli sevgili…

Hakikatin peşinde olmalı insan. ‘Oku’malı ve anlamalı. Anlamalı kim olduğunu, nereden geldiğini, nereye gittiğini, acziyetini, muhtaçlığını, sevgiyi, sevgiliyi…
Sözün bittiği yeri bilebilmeli.
Sözün biteceği yerde hazırlanıp ulvî yere aşkın kelimeleri ile secdeye kapılabilmek için hazır olmalı maşuk.

Bir kelime kadar yakın olabilmeli diline dolandırdığı hakikate. Bir kelime kadar yanında olmalı sevdiğinin, yanında olduğunu hissettirebilmeli… Bir kelime kadar parmaklarında, bir kelime kadar ayaklarını sallayan sevdiğinin ayaklarında, bir kelime kadar tebessümün derunî iklimlerinde… Bir kelime kadar yakın eşinin gözlerinde açılan cennete, bir kelime kadar ölümün ötesine geçmeye hazır bir edayla beklemeli usulca kalemi tutan parmaklarda:
“Okumayı öğrenip hakikati yazacak kalem ol!”
Sevginin içini dolduran hissi yazacak bir kalem ol hem de.

Kalbin asıl yurdu olan cenneti; gülistanı; sevginin ve merhametin, şefkatin ve içtenliğin yurdunda temiz tutabilen herkes muhakkak cennete girecektir. Bir nefes alımlık anı durduracak kelimeyle hayatını inşa eden herkes… Efendisiyle şah damarından daha yakın olana adanabilen herkes zamanın ötesinde yolculuğa çıkacak el ele…

Yunus Emre Tozal

Ay Vakti 123. Sayı / Aralık 2010